PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK, PSİKİYATRİ VE PSİKOTERAPİ

 Kartaltepe Mah.
     İncirli Cad. Faik Köksal Sok.
     Manolya Apt. No:4 Daire:5
     Bakırköy/İstanbul
     Tel:0212 543 01 33

MAKALELER

BONA DEA SOSYAL HİZMETLER OFİSİ
Merhabalar Bona Dea Psikolojik Danışmanlık, Psikiyatri ve Psikoterapi adıyla yeni bir yapılanmaya gittiğimiz bu dönemde hepimizi en çok heyecanlandıran yeni fikirlerden biri bir Sosyal Hizmet Ofisi oluşturmak oldu.
Özgeçmişimde paylaştığım gibi 1991 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra yaklaşık 1 yıl Ege Üniversitesi İç Hastalıkları Kliniği’nde, 1.5 yıl yine Ege Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’nde ve 1994 ile 1999 yılları arasında da İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’nde araştırma görevlisi olarak çok değerli hocalarımla çalışma ve toplumun her kesiminden, farklı sosyokültürel ve ekonomik yapıdaki ailelerden, farklı etnik, dini inanç ve mesleki gruplardan gelen, kadın-erkek, çocuk, genç, erişkin ve yaşlı bireylerle tanışma ve onların yolculuklarına eşlik etme olanağım oldu. 1999 ve 2003 yılları arasında ise artık erişkin psikiyatrisi uzmanı olan 30 yaşında genç bir hekim olarak hem sivillere hem de cezaevinde bulunan tutuklulara hizmet veren Sağmalcılar Devlet Hastenesi’nde ve Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışma olanağı buldum.
Hekimlik mesleğinin en güzel yanlarından biri çalıştığınız küçücük poliklinik odasında, klinik, laboratuar ya da ameliyathanede ya da pratisyen hekim olarak hizmet verdiğiniz sağlık ocağında yaşadığınız kentin ya da metropolün, arka planda güzel memleketimizin daha da geride bizim de bir parçası olduğumuz güzel dünyamızın bütün iklimini, havasını suyunu taşını toprağını hastalarınızın bizzat size, gözlerinizin önüne, ayaklarınızın dibine, ellerinizin, avuçlarınızın içine getirivermesidir. Bazen kendi yurdunda göçmen olan ve Türkçe bilmeyen bir Kürt yurttaşımızdan, bazen Almanya’dan, Fransa’dan yıllık izninde gelmiş ve yaşadığı ülkenin doktorlarına güvenemeyip kendi ülkesinin hekimlerinden şifa bekleyen bir gurbetçimizden, bazen turist olarak bulunduğu ülkemizde bir terör saldırısında yaralanan dünya vatandaşımızdan ya da yaşanan ekonomik krizde işini, evini bazen ailesini kaybeden, borç sarmalı içinde kaybolmuş bir hastamızdan yaşadığınız şehrin, ülkenin hatta dünyanın nabzını tutuverirsiniz.
Ben de üniversite ve devlet hastanelerinde çalıştığım bütün bu yıllar boyunca ülkemizin sosyal dokusu, siyasal süreçleri, ekonomisi, sağlık sistemi, eğitim sistemi, güvenlik sistemi ve hukuki yapısı hakkında önemli bir farkındalık edindiğimi ve çok değerli bir bilgi ve deneyim biriktirdiğime inanıyorum. Özellikle son yirmi iki yılımı geçirdiğim ve çok zor ve Türkiye’nin aynası olduğu düşündüğüm şehri İstanbul’un katkısını vurgulamadan geçemeyeceğim.
Sizinle 1994-1999 yılları arasında uzmanlık eğitimimi aldığım bence Türkiye’nin en köklü ve sağlam geleneğine sahip kliniklerinden biri olan İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde çalıştığım yıllarda o sıralarda doçent doktor olan Sn.Prof.Dr.Vedat Şar, o zaman uzman doktorlar olan Sn.Prof.Dr.İlhan Yargıç ve Sn.Prof.Dr.Hamdi Tutkun ile erken çocukluk çağı travmatik deneyimlerine bağlı olarak ortaya çıkan, Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu tanısının klinik bir antite olarak çok tartışıldığı bir zaman diliminde ve ortamda Dissosiyatif Bozukluklar alanında çok sayıda vaka görme, takip ve tedavilerine katkı sağlama ve bu alanda yapılan araştırmalara katılma olanağı bulduğumu ve bizzat kendimin de yaşadığım travmatik deneyimlerim olduğunu paylaşmak istiyorum.
Bona Dea bünyesinde neden bir sosyal hizmet ofisi oluşturma ihtiyacı hissettiğimizi anlatırken Dissosiyatif Bozukluklardan söz etmemin nedeni bu vakaların erken çocukluk çağı travmalarına bağlı olarak ortaya çıkması ve gerek oluşum sebepleri gerekse tedavi süreci ve yol açtığı çok çeşitli sosyal ve hukuki sorunlar açısından; yine koruyucu ruh sağlığı ve beden sağlığı açısından alınması gereken tedbirler anlamında örnek bir ruh sağlığı sorunu olması ve bir toplumun içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik koşullarla çok yakından ilintili olması…
Zira yukarıda söz ettiğim travmatik deneyimler sırasında dissosiyatif kimlik bozukluğu vakalarının psikiyatri pratiğinin gerçekten çok zor, riskli, tehlikeli, kronik ve son derece komplike, çoğul psikiyatrik semptomatolojinin (yani hemen bütün psikiyatrik hastalıklarda görülen belirtilerin bir arada bulunduğu) ağır vakaları olduğunu öğrendim. Öğrendiğim diğer temel bir bilgi de bu vakaların içinde birden fazla erişkin psikiyatrisi uzmanı, çocuk psikiyatrisi uzmanı, klinik psikolog, bu alanda deneyimli bireysel terapist, çift ve aile terapisti, sosyal hizmet uzmanları ve gerektiğinde tanık olunan travmatik durumlar hakkında suç duyurusunda bulunabilecek ve başlayan hukuksal süreci takip edebilecek başta avukatlar olmak üzere hukuk insanlarının bulunduğu ve gerektiğinde travma mağdurlarının korunma ve güvence altına alınmasını sağlayacak emniyet ve sosyal güvenlik teşkilatlarıyla bağlantı ve işbirliğinin kurulduğu çok geniş ekipler tarafından yürütülmesi gereği idi.
Zira bu vakalar tek tek hekimlerin ya da psikologların mesleki gücünü çok çok aşan ve zorlayan vakalardı. ve travmatik süreçlere tanıklık edip de uygun adımlar atılmadığında, yalnızca seyirci kalındığında bu travmatik sürecin bir parçası olmak ve daha da kötüsü travmatik deneyimin daha da pekişmesine, yerleşmesine; bezginlik, çaresizlik, umutsuzluk ve karamsarlık duygularına yol açarak hiçbir şey yapamaz bir noktaya gelme tehlike ve riskini barındırmaktaydı. Hatta bu nedenlerle muayenehanemi ilk açtığımda dissosiyatif kimlik bozukluğu vakalarıyla olabildiğince çalışmamak yönünde bir ilke kararı almış ve bunu da hayata geçiriyor ve karşılaştığım olası vakaları İ.Ü.Çapa Tıp Fakültesi veya Bakırköy RSHH’ne yönlendiriyordum.
Ancak gerek mesleğimde geride bıraktığım 25 yıl ve bu süreçte edindiğim farkındalık, bilgi ve deneyim birikimi, gerek şu anda çok daha geniş, genç ve dinamik bir ekiple birlikte çalışma olanağımın olması ve en önemlisi ülkemizin ve dünyanın içinde tarihsel ve nesnel koşullar, toplum beden ve ruh sağlığının artan bir ivmeyle bozuluyor olması beni bu konuda daha cesaretli davranmaya itti.
Sosyal hizmet olgusu sevgili Ahmet Dincel’in yazısının başlığında da vurguladığı gibi ülkemizde ne yazık ki henüz çok tanınmayan ve sadece devlet kurumlarıyla birlikte anılan bir kavram. Benim de bildiğim kadarıyla özel sektörde bu alanda hizmet sunan yani belirli bir ücret karşılığında, belirli bir kurallar ve çerçeve içinde özellikle bizim kafamızda tasarladığımız belki de hayal ettiğimiz demeliyim tarzda çalışan bir örnek yok.
Ben burada Bona Dea Psikolojik Danışmanlık, Psikiyatri ve Psikoterapi çatısı altında bizzat siz danışanlarımızın özellikle fikri düzeydeki yardımlarıyla bir ilki gerçekleştirmeyi ve ilk önce kendi ilçemizden başlayarak diğer ilçelere de örnek oluşturabilecek bir model oluşturmayı ve bu modeli giderek geliştirmeyi bunu yaparken de özellikle son yıllarda sayıları giderek artan lisans ve lisans üstü eğitimlerini tamamlamış, en az bir yabancı dil bilen, teknolojiyi özellikle internet teknolojisini bizim kuşaktan çok daha iyi kullanan, öğrenmeye ve gelişime açık psikolog, uzman psikolog, rehber ve danışman ve sosyal hizmet uzmanı olan çiçeği burnunda genç meslektaşlarımızdan yardım almayı daha doğrusu onlarla birlikte çalışmayı onların heyecanı ve enerjilerini bizim kuşağın farkındalık, bilgi, deneyim birikimleriyle buluşturarak verimli bir iş çıkarmayı HAYAL EDİYOR VE DİLİYORUM.
Bu bağlamda her yaş, cinsiyet, meslek ve sosyokültürel-ekonomik kesimden danışanlarımızın ve kurumlarımızın düşünce ve katkılarına hatta desteklerine açık olduğumuzu belirtmeliyim.
Yolun henüz çok başında olduğumuzu bildiğimi, önce 3-6 aylık bir deneme sürecine ihtiyaç duyduğumuzu, sosyal hizmet vereceğimiz ve çalışacağımız alanı öncelikle Bakırköy ilçesi ile sınırlandırmayı düşündüğümüzü, geliştireceğimiz modelin detaylarını (çalışma alanlarından tutun, çalışma tarzı ve yöntemlere dair) sizlerden gelen talep ve geri bildirimler doğrultusunda oluşturup netleştireceğimizi paylaşmak istiyorum.
Hepiniz sevgiyle kalın.
Saygılarımla
Dr.Tuba Olgun



BİR “HAYALET” MESLEK SOSYAL HİZMET
İnsanlık tarihi kadar eski ve geleneksel bir uygulama olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir geleneğin ötesine geçmesi, bilimsel içerikli mesleki bir oryantasyon kazanması ile sosyal hizmet mesleği ve disiplini ortaya çıkmış ve günümüzdeki halini almıştır.
Ülkemizde mesleki anlamda kendini göstermesi 1959 yılına dayanan sosyal hizmet; sosyal değişimi ve gelişimi, sosyal bütünleşmeyi, insanların güçlendirilmesini ve özgürleşmelerini destekleyen uygulama temelli bir meslek ve akademik disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal hizmet; sosyal adalet, insan hakları, ortak sorumluluk ve farklılıklara saygı ilkelerini merkeze alır. Sosyal hizmet disiplini başka birçok disiplinden yararlanmakla birlikte diğerlerine göre ortaya çıkışı ve gelişimi daha çok uygulama temelli olan “biopsikososyal” bir meslek/alandır. Bu bağlamda yaşam zorluklarıyla mücadele etmek ve iyilik halini geliştirmek için insanlarla ve yapılarla çalışır.
Sosyal hizmetin görevi, birey ile toplum arasında, her ikisinin karşılıklı doyum gereksinmelerini karşılayan süreçleri uzlaştırmaktır. Bununla beraber, karmaşık ve değişmekte olan bir toplumda, bireyin topluma ait ve üretken bir unsur olarak katılma arzusu bulunmaktadır. Toplumun ise kendi üyelerini toplumla bütünleştirmek ve onları geliştirip zenginleştirmek işlevinde tıkanıklıklara rastlanmaktadır. Sosyal hizmetin müdahalesi bu tıkanıklara; bireyin gelişme, toplumla bütünleşme hızına ve toplumun çeşitli unsurlarını verimli ve dinamik bir bütünde toplanması için harcanan örgütlenmiş çabalara yöneliktir.
Sosyal hizmetin amacı
Sosyal hizmet; bireylerin, ailelerin ve toplumların yaşadıkları çevre koşullarında, kontrolleri dışında gelişen sorunların önlenmesi ve çözümlenmesini, sosyal refahın ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesini hedefler. Mücadeleye dayalı dinamik bir meslektir.
Aziz Şeker hocanın deyimiyle “Doğruyu ifade etmek, gerçeği değiştirmeye hizmet etmiyorsa, tüm çabalar beyhudedir!” Sosyal Hizmet disiplini akademik birikimini uygulamaya dökmek konusunda en usta disiplinler arasındadır.
Sosyal hizmetin hedef kitlesi engelli, yaşlı, madde/alkol bağımlısı, dezavantajlı bireyler ve aileleri; toplumla bütünleşmeye gereksinim duyan, sosyal dışlanmayı aşamayan, toplumsal eşitsizliğin her yönüyle yüz yüze kalan kesimlerdir. Başka bir ifadeyle ötekileştirilenler; kendi ellerinde olmayan toplumsal koşulların acımasız sonuçlarını bir adaletsizlik kuşatmasında yaşayan insanlardır. Sosyal hizmet uzmanları, bu gibi sorunlar yaşayan birey, aile ve toplumun yaşamdaki işlevselliklerini çalışır.
Sosyal hizmet çalışma alanları/danışma hizmetleri:
. Engelli çocuk sahibi ailelere yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleri
. Engelli çocuğun aile ortamında desteklenmesine yönelik çalışmalar (Ev ziyareti ile çalışma)
. Grup içinde engelli çocuğun yaratıcı drama ve psikodrama teknikleri ile geliştirilmesi
. Hasta ve yaşlıların psikososyal işlevselliğinin güçlendirilmesi
. Ergen ve ebeveyn ilişkilerinin yeniden yapılandırılması
. Çocuğun, okul ve çevreyle ilgili uyum sorunları konusunda psikososyal destek sağlanması
. Alkol ve madde bağımlısı bir üyesi olan ailelere ve bizzat bağımlı bireye psikososyal destek sağlanması
. Aile içi şiddet, cinsel istismar, ihmal ve benzeri travmaların yol açtığı sosyal sorunlar
“Sosyal hizmetin temel değerleri yol kenarındaki yabani çiçekler gibi birdenbire ortaya çıkmaz, köklerini medeniyetleri besleyen bereketli inançlardan alır.” Walter A. FRIEDLANDER
Ahmet DİNCEL