Tuvalet eğitimi, çocuğun hiçbir kimsenin yardımı ve hatırlatması olmaksızın, kendi kendine tuvaletinin geldiğini fark etmesi ve gidip tuvaletini yapabilmesi veya tuvalete gitme davranışını kontrol edebilmesi olarak açıklanabilir. Bu nedenle de tuvalet eğitimi, annenin çocuğun çişinin geldiğini fark edip onu uyararak tuvalete göndermesi değildir.
Çocuklar Tuvalet Eğitimine Hazır olduklarını Nasıl Belli Ederler?
Ara sıra gündüz uykularından kuru kalkmaya başlar, bezden rahatsız olduğunu ifade eder veya 1-2 saat kuru kalabilirler.Anne Babalar Tuvalet Eğitiminde Nelere Dikkat Etmelidir?
• Çocuğun 2-2,5 yaşlarında olmasınaERGENLİKTE GELİŞİM ALANLARI
1. Bedensel ve Cinsel
Carlson, Sperry ve Lewis (1997) ve Goldenberg ve Goldenberg (2002) bu 6 merceğe, 2 mercek daha eklemiştir. Bunlar teleolojik mercek (amaç oryantasyonu) ve süreç merceğidir. Bunların kullanımı tüm sistem kuramları için ortak bir özellik olup bu yaklaşımı değerli kılan en önemli nokta terapistin tek bir bakış açısına kilitlenip kalmasını engellemek ve olguyu farklı bir çok bakış açısındangörebilmesini sağlamasıdır. Bu mercekler kişiye özel terapötik müdaheleler ve ailenin özel gereksinimleri için kullanılabileceği gibi, değerlendirme için de kullanılabilir.
1.BİREYİN İÇSEL AİLE SİSTEMİ
Her bireyin kişiliği bir çok parça ve boyuttan oluşmaktadır. Bu kişilik katmanlarının bazıları kişiyi geliştirici, bazıları ise kişiyi yıkıcı özelliktedir. Yine bunlardan bazıları fiziksel, bilişsel, duygusal, sosyal ya da ruhsal olabilir. Bu parçalar gelişimsel deneyimlerimizden ve sosyal etkileşimlerimizden ortaya çıkar ve doğaları gereği bir takım değerlendirmeler içerirler. Kim olduğumuzu ve nasıl bir anlam taşıdığımızı açıklarlar. Aşırı olmayan, doğal durumlarında tüm parçalar kişi için olumlu bir şey olmayı ister ve içsel sistemde değerli bir rol oynamayı arzular. Parçalar ancak kutuplaşmış olduğunda ya da aşırı olduğunda birey içsel çatışmalar yaşar. İçsel parçalar kavramıyla çalışan her kuramcı-uygulayıcı gerekli parçaları seçen, yöneten, organize eden ve bütünleyen bir varlık (super-entity) olduğunu kabul ederler. Bu varlık kişinin özü olarak bilinir ve birey sisteminin bütünüdür.2.TELEOLOJİK MERCEK
Teleoloji nihai nedenlerin, amaçların, son noktaların ve niyetlerin araştırılmasına işaret etmektedir. Bu bakış açısı aile terapistinin bireyin davranışlarını neyin motive ettiğini, bireyin aile içinde ortaya koyduğu davranışların, sergilediği belirtilerin sistemik maksadını, üçlemenin ( Murray Bowen’in temel kavramlarından olan üçleme iki kişinin, üçüncü kişiye yönelmesi anlamına gelen üçlü bir grup oluşturma sürecidir. ) ne amaçla yapıldığını ve temel etkileşimlerin, alışkanlıkların neler olduğunu ve ne amaca hizmet ettiğini anlamasına yardımcı olacak bir yol sunar.Gerek bireyler, gerek aileler bir bütün olarak amaçlı bir eylemde bulunurlar. Makul düzeyde risk alma, cesaret , güven, öz saygı, enerji, iyimserlik ve umutla karekterize eylemler ve etkileşimler büyümeyi ve gelişmeyi desteklerken; çekingenlik, korku ve koruma ile karekterize edilen eylemler ve etkileşimler ise gelişim ve büyümenin önünde engeldir.
Aslında bu amaçlı eylemler ve yaşam amacı bireyin içsel aile sistemleri anlayışının da temelini oluşturmaktadır.
Özellikle Adler aile terapisinde amacın fark edilmesi ve kabulü ailelerle çocukların motivasyonlarının ve çıkmaza götüren yanlış etkileşimlerinin anlaşılmasına temel oluşturmaktadır. Driekurs çocukların yaramazlık yapmalarının dört amacı olduğunu söyleyen ilk terapisttir. Bu dört amaç dikkat çekme, güç çatışması, intikam alma ve yetersizlik (yetersizlik sanısı) olup çocukların gündelik yaşamlarındaki davranışlarının tipik güdüleyicileridir. Driekurs’un geliştirdiği sistematik yaklaşım şu noktalara dayanmaktadır.
1.Çocuktaki yaramazlığın tanımlanması
2.Anne babanın bu tepkiye karşı gösterdiği tepki
3.Çocuğun anne babasının disiplini sağlamak için ortaya koyduğu tutuma karşı geliştirdiği karşı tepki
Bu bağlamda aile terapisti davranışın altında yatan kişisel niyetlere ve motivasyona dikkat çekecek sorularla başlar
• Bu belirti, etkileşim ya da süreç hangi amaca hizmet etmektedir?
• Bireyin davranışı bireyi nasıl korumaktadır?
• Bir eylemin ya da etkileşimin sosyal sonuçları nelerdir?
• Birbirleriyle çelişkili amaçlar güden aile üyelerinin amaçları nelerdir?
• Çatışma yaşanan ailenin ve terapinin hedefleri birbirleri ile uyuşmakta mıdır?
Aile yaşamını tanımlayan yönlerden biri belirli bir düzeni olmasıdır ve aile üyeleri zaman içinde çok çeşitli biçimlerde tekrarlanan sıralarda etkileşimde bulunma eğilimindedir.
Breunlin ve ark. Bu örüntüleri ailenin işleyiş sürecinin içine gömülmüş süreçler olarak tanımlar. İlk bakışta ayırt edilmez ama aile bireyleri farkına varmadan bu bu özelliklere göre davranmaya devam ederler. Bu süreçler çok çeşitli düzeylerde gerçekleşir.
1.DÜZEY: İki ya da daha fazla aile üyesi arasında, yüz yüze gerçekleşir. Örneğin baba kızıyla çatışma yaşar_______kız acı çekiyormuş ve çaresizmiş gibi yapar______anne kızı kurtarır
2.DÜZEY: Ailenin işlevselliğini destekler ve alışkanlık ( rutin ) olarak kabul edilir. Aile için tipik olan ve sanki gündelik, sıradan bir şeymiş gibi yapılma eğiliminde olan süreçleri destekler. Adler yaklaşımında aile üyelerinden tipik bir günlerini anlatmaları istenir. Örneğin bir ailenin sabah rutini: En önce baba kalkar ve en büyük kızı uyandırır_______Büyük kız uyanır, giyinir va köpeği besler________Anne kalkar ve 3 yaşındaki kızını uyandırır_____Anne 3 yaşındaki kızı giydirirken baba kahvaltıyı hazırlar_____Çocuklar yemek yer, anne baba giyuinirken büyük kız öğle yemeklerini hazır eder_____Anne baba ayak üstü atıştırır. Herkes okula ve işe gitmek üzere evden ayrılır.
Burada bireysel roller sistemin tümü için geçerli olan alışılagelen bir süreci destekler.Bu rutinin bir parçası durur ya da bozulursa sistemin tümünün yeniden düzenlenmesi gerekir.
3.DÜZEY: Yaşamın gel- gitleriyle ilgilidir. Çok daha uzun olan bu etkileşim örüntüsü genellikle dış etkenlere ya da gelişimsel değişimlere karşı ailenin uyum göstermesini gerektirir. Klasik evden ayrılma süreci stratejik terapistlerin kullandığı bir örnektir.
Evli çift ilişkilerinde yaşadıkları sorun yerine, ilgilerini yıllarca çocuklarına yansıtmışlardır ve bu çocuk şimdi üniversiteye gitmek üzere evden ayrılmak üzeredir._____ Bu durum kaygılarını arttırır ve genç evden ayrıldığında boşanmaya kadar gidebilecek çatışma ortamı patlak verir.____Genç eve geri dönmeyi isteyerek okulda çeşitli ruhsal belirtiler geliştirir ve eve dönüşüyle anne babanın çatışması sönmeye yüz tutar.
4.DÜZEY: Kuşaklar boyu gelişen ve aktarılan özelliklerdir. Bunlar daha büyük sistemlerin değerlerini ve kültürel ya da cinsel rollerin yansımalarını taşırlar. Bu süreçler bir kuşaktan diğerine geçer ve kesintisiz akan bir yaşam duygusu uyandırırlar.
Uyumlu süreçler dengeli, açık, işbirliğine önem veren bir liderliğe gerek duymaktadır. Uyumsuz süreçler kuralların sıkı ve esnetilemez olduğu, parçaların kutuplaştığı ve aşırılaştığı, değişime karşı direncin oluştuğu durumlarda ortaya çıkar. Aile terapisinde bu dört düzeyin her hangi biri ya da hepsinde gerçekleşebilecek daha olumlu sıraların geliştirilmesi için çaba harcanır.
3.ORGANİZASYON MERCEĞİ
Gerek bireyler, gerekse aileler her şeyi bir arada tutan ve birlik duygusu uyandıran bazı organizasyon süreçlerine sahiptirler. Aile sistemlerinde organizasyon ailenin kurallarını, alışkanlıklarını (rutinlerini), ritüellerini ve aile üyelerinden beklenilen rolleri açıklar. Kısaca organizasyon ailenin yaşayan yapısına işaret eder.Aile terapisinin ilk çıktığı yıllarda vurgu yapılan aile sisteminde ‘hiyerarşi’ kavramı son yıllarda yine Breunlin ve ark. nın katkısıyla yerini ‘liderlik’ kavramına bırakmıştır. İşbirliği çiftler arasındaki karşılıklı ya da eşitlikçi ilişkilerde bulunur ve ailedeki liderliğin işlevi sistemi açık ve yararlı yollardan organize etmektir. Parçalardan her biri ayrı ayrı ve aileyi bir bütün olarak tamamlamasının yanı sıra, onu büyüttüğü ve geliştirdiği için, aile bireylerinin karar alma süreçlerine katılabilmesi, aile kaynaklarına ulaşabilmesi, kendi ve bir bütün olarak sistem adına uygun sorumluluklar alabilmesi gerekmektedir.
Genel olarak ailelerdeki liderlik en iyi yetişkinlerin yapabileceği bir iştir. Burada yetişkinden kastımız belirli bir olgunluğa ve yaşam deneyimine sahip, anne-baba olmayı seçen ve gelecek kuşağı kurmaya arzulu insanlardır.
Breunlin ve ark. bu liderlik kavramına denge kavramını da eklemişlerdir:
Dengeli sistemlerde üyeler işbirliği yaparlar, bütünü ilgilendiren daha büyük bir iyilik adına bireysel ilgilerinin bazılarından fedakarlık yapmaya istekli olurlar, birbirlerini kollarlar, daha büyük sistem içinde kendilerini değerli hissederler ve ait olmakla ayrı bir birey olmak arasındaki dengeyi kuran açık sınırlarla yaşarlar.
Dengeli aile liderliği kararlı ama dostça davranma yeteneğine sahip olmayı gerektirir. Böyle bir lider bir yandan dürüst, esnek ve cesaretlendirici olurken, diğer taraftan gelişimi engellemeyecek uygun sınırlar da koyabilmelidir. Dengeli ailelerde bireysellik ve aileye bağlılık eşit derecede önemlidir. Her ikisi de kuşaksal, kültürel ve geleneksel gerekliliklere uygundur. Çocuklar büyüdükçe dengeli liderlik daha çok eşitlikçi, daha çok işbirliğine dayalı bir tutum takınır ve buna bağlı olarak aile süreçleri de paylaşıma, tutarlılığa ve şefkate daha çok eğilim gösteren bir yapıya kavuşur.
Verimli bir liderliğe sahip ailelerde çocuklar güvende olduklarını, büyüme ve gelişme için uygun koşullara sahip olduklarını hissederler ve benlik saygıları olumlu yönde etkilenir.
4.GELİŞİMSEL MERCEK
Gelişim kavramı aile sistemleri terapine 1970’li yıllarda girmiştir.Doğumdan sonraki bütün yaşam basamaklarını ayrıntılarıyla planlayan bireysel gelişim modellerinin aksine, aile yaşam döngüsü altı önemli geçiş üzerine odaklanmaktadır.1. Bekar,genç bir yetişkin az ya da çok özgür bir yaşam sürdürebilmek için evden ayrılır.
2. Bireyler evlenir ya da birlikte bir yaşam kurabilmek için çift olur.
3. Çiftin çocukları olur ve aile başlar.
4. Çocuklar ergenlik çağına gelirler.
5. Anne baba çocuklarına bir yaşam tesis eder ve çocuklar olmadan yaşamaya hazırlanır.
6. Aile , çocukların, kendi çocuklarının yanında anne-babalarına da bakmalarının zorunlu olduğu son yıllarını yaşamaya başlar. Anne baba yaşamlarının sona ermesine kendilerini hazırlar.
“Aile yaşam döngüsü” bakış açısı gelişimin kavramsallaştırılmasını genişletmiş, bu noktaya kesin bir odaklanma olmasını sağlamış, aynı zamanda çiftlerin ve ailelerin terapiye başvurma nedenlerinin çoğu patolojik olmayan bir durum olarak ortaya konmuştur.
Aile yaşam döngüsü ilk başlarda sadece çift ebeveynlere uygulanmışken, zaman içinde tek ebeveynli ailelere,yeniden evlenmiş, karışık ya da üvey ailelere; kuşaklar arası büyük ailelere; lezbiyen, gay ve biseksüel ailelere; farklı kültürlerden gelen ailelere; yoksulluğa ve aile hayat döngüsüne; aile hayat döngüsündeki cinsiyet etkilerine uygulanan gelişimsel bir modeldir.
Breunlin ve ark. Bireysel gelişimi aile ve toplumla ilgili gelişimsel bakış açılarıyla yeniden bütünleştirecek gelişimsel bir mercek önermektedir. Bu model 5 düzey içermektedir.
1.Biyolojik
2.Bireysel
3.Alt sistemik (Yani ilişkisel)
4.Ailesel
5.Toplumsal
Her düzey gelişime ya da büyümeye ait özel bir gereksinim olmaksızın bir diğerini etkilemektedir. Terapinin odak noktası ailelerin ve bireylerin büyüyüp gelişebilecekleri, gerekli yetkinlik seviyelerine ulaşıp ulaşamayacaklarıdır.
Toplumsal düzeyde bireyler ve aileler içinde yaşadıkları baskın kültürün inançlarını ve değerlerini genellikle içselleştirirler. Geçmişte ve halen doğu toplumlarında değerler ve gelenekler büyük aileler sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Günümüzde küresel bir dünyada yaşıyoruz ve medyanın çeşitli araçlarının bireysel ve ailesel deneyimlerimiz üzerindeki etkisi çok büyüktür. Baskın kültürün aileler üzerindeki gücü, aynı anne babaların çocukları üzerindeki güçlü etkisine benzemektedir. Ve bu güç görmezden gelinemez.
Terapötik çalışmalarda aile yaşam döngüsü hem iyileştirici, hem de koruyucu olabilir. Ancak her ailenin aynı zamanda bireysel, ilişkisel ve toplumsal gelişim süreci içinde olduğunu da unutmamak gerekir. Aile terapisi ataerkilliğe, diğer baskın kültür ayrıcalıklarına, ön yargılara hatta ayrımcılığa karşı çıkmada çok değerli bir işleve sahiptir.
Değişim kaçınılmazdır; hatta yaşamın kendisidir. Aile terapisinde büyüme ve gelişim arzulanan süreçlerdir. Aile terapistleri bireyin ihtiyaçlarını dile getirdiklerinde aynı zamanda ilişkilerin, ailenin ve daha büyük sistemlerin ihtiyaçlarına da işaret etmektedir.
6.ÇOK KÜLTÜRLÜ MERCEK
Ayrımcılık ve baskı duygularımızı, düşüncelerimizi, davranışlarımızı, yaşantılarımızı ve sergilediğimiz belirtileri etkilemektedir. Bu etkenler hemen her kültürde görülmektedir.Baskın kültürün iki amacı vardır, ki bunların ikjisi de güçle ilişkilidir.1. Kendini ve değerlerini sağlamlaştırmak
2. Alternatif durumların ve bu durumlarda bulunanların gücünü ve etkisini en aza indirgemek
Örneğin ABD’de baskın gücün tanımışöyledir: Erkek, karşı cinse ilgi duyan, beyaz, İngilizce konuşan, aslen Avrupa’lı, Hiristiyan, 30-35 yaşları arasında,zengin ve eğitimli. Oysa tüm bunlar bir ayrıcalıkla ilgilidir ve bu ayrıcalığa sahip olan herkesin hem normal hem de norm sayıldığı varsayılmaktadır. Baskın kültürlerde bir yanda sayısız ayrıcalığa sahip olanlar vardır, bir yanda da marjinal hale getirilmiş, baskılanmış ya da terk edilmiş, ayrımcılığa maruz kalmış insanlar…
Çok kültürlü bakış açısı baskın kültüre meydan okur ve insan anlayışımıza farklılık ve çeşitlilik getirir. Bu bakış açısı baskın kültürü farklılıkları budayan ve çeşitlilikleri teke indiren bir yapı olarak görür. Aradığı bir hoşgörü değil; aksine farklılıklara değer verilmesi ve takdir edilmesidir.
Breunlin ve ark. hem kültürler arası hem de aynı kültür içinde deneyimler tanımlamışlardır. Aynı kültür içindeki deneyimler bir kültürel sistem içinde gerçekleşir, kültürel tanımlar olarak işlev görür, toplum yaşamının sürekli olduğu duygusunu uyandırır ve kültüre özgü olan değerleri ve inançları sağlamlaştırır. Kültürler arası deneyimler ise kültürel sistemlerin arasında hatta tam ortasında gerçekleşirler. Bunlar halkın büyük bir kısmının, çeşitli kültürlerde var olabilen ortak deneyimleri üzerine kurulmuştur.10 değerlendirme alanı çok kültürlü bakış açısıyla çalışmak isteyen terapistlere yardımcı olur.
• Baskın toplumda göçmen kimlikli üyelik
• Ekonomik ayrıcalık ya da yoksulluk düzeyi
• Eğitim düzeyi
• Etnik köken
• Din
• Cinsiyet
• Yaş
• Irk ayrımcılığı ve baskı görme
• “Azınlık çoğunluğa tabidir düşüncesinin yaygınlığı”
• Bölgesel farklılıklar ve özellikler
Aile terapistleri çalışmalarında her aileye o ailenin yapısına uygun çok kültürlü mercekle bakmak ve buna göre değerlendirmek zorundadır.
7.CİNSİYET MERCEĞİ
Dünyadaki en eski ve hemen her yerde görülen ayrımcılık ve baskı kadına yönelik olarak yapılmıştır. Bu aşağı yukarı bütün kültürlerde ve birkaç istisna dışında tarihsel süreçlerde de böyle olmuştur. Feministler aile terapisinin temel bakış açılarına baş kaldırmakla kalmamış, aynı zamanda ailenin kadın için iyi olduğu görüşüne de karşı çıkmıştır. Kadınlar halen de çocuk yetiştirme, ev işleri ve toplumsal katılım konusundaki sorumluluğun hepsini omuzlamış durumdadırlar. Karşılaştırılabilir durumlarda kadınlar erkeklerden çok daha az ekonomik kazanç elde etmektedirler. Aile içinde kadın en çok ücreti kazansa bile yine de aile bütçesinin üzerinde ya çok az söz hakkına sahiptirler ya da böyle bir hakları hiç yoktur.Gün geçtikçe artan sayıda aile terapisti kadını destekleme tutumunu terapilerinin bir parçası olarak görmeye başlamışlardır. Eski kavramlar yerini eşler arasında ve aile içinde liderlik, ilişki, karşılıklı konuşma ve iş birliği ile ilgili kavramlara bırakmıştır.
Burada aynı zamanda erkek olmanın getirdiği bazı beklentilerden de söz etmek gerekir. Örneğin erkeklerden her zaman gücü ve kontrolü ellerinde bulundurmaları, duygularını bastırmaları, her durumda başarılı olmaları beklenmektedir. Erkeğin kadınla kurduğu ilişkide baskın kültürün etkisi altında şekillenmektedir.